Kılıç Elektrik
Eriş Organizasyon (Sol 3)
Ata Fırın
Yaman Teknik (Sol 6)
Tonguçlar (Sağ 1)
Dinç Mühendislik Masaüstü
Naturel Piknik (Sağ 3)
Dönmez İnşaat (Sağ 4)
Mavi Köşe (Haber İçi Resim Üstü)

Röportaj

Siyasete arkamdan itilerek girdim

1999-2004 yılları arasında Kandıra Belediye Başkanlığı yapan Ecz. İsmail Genç, “Siyasete isteyerek değil arkamdan itilerek girdim” dedi.

4 Mart 2016 Saat: 17:58
YORUM YAPTavsiye EtYazdır

Bu haber 5.616 kez okunmuştur

Siyasete arkamdan itilerek girdim
Siyasete arkamdan itilerek girdim

Kandıra’nın değerli isimlerini ve esnaflarını kaleme aldığımız yazı dizimizin bu haftaki konuğu 45 yıl boyunca Kandıra’da eczacılık yapan ve 1999-2004 yılları arasında Kandıra Belediye Başkanlığı yapan Ecz. İsmail Genç. 70’li yıllarda Kandıra’ya ikinci eczaneyi kazandıran ve uzun yıllar aktif siyasette rol alan İsmail Genç, mesleki ve siyasi yaşantısını bizimle paylaştı. Anavatan Partisi’nin hükümeti ve Kocaeli’nin hiçbir ilçesini kazanamadığı dönemde Kandıra’da belediye başkanı seçilen İsmail Genç, siyasette yaşadığı zorlukları açık yüreklilikle dile getirdi. Siyaseti bir türlü sevemediğini itiraf eden Genç’in gazetemizle paylaştığı samimi açıklamaları şu şekilde;

Öncelikle sizi tanıyalım… İsmail Genç kimdir?

1943 yılında Kandıra’da doğdum. Hüseyin-Melek Genç’in üç oğlundan biriyim. Annem, babam ve kardeşlerim vefat ettiler. Ortaokula kadar Kandıra’da okudum. Liseyi de İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nde okudum. 1962’de mezun olduktan sonra günümüzde Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne bağlı olan Nişantaşı Eczanecilik de üniversite eğitimimi tamamladım. Askerliğimi Samsun’da yedek subay olarak yaptım. 1971 yılında askere gitmeden önce Türkocağı Caddesi üzerinde eczane açtım. Ben askerdeyken eczane mesul müdürle hizmete devam etti. 1974 yılında askerden geldim ve mesleğime devam ettim. Askerden geldikten hemen sonra nişanlandım. 1975 yılında eczanemizi şuan mevcut bulunduğumuz dükkana taşıdık ve o yıl evlendim. O günden bu yana eczacılık yapıyorum.

4’NCÜ SEÇİMLERDE KAZANDIM
Peki, siyasete ne zaman atıldınız?
Siyasete isteyerek ve severek değil arkamdan itilerek girdim. Anavatan Partisi 1983 yılında kurulmuştu. Ama onun öncesinde Adalet Partisi’nin yönetim kurulunda yer aldım. Sağlık Bakanlığı yapan Kazım Dinç’in zamanında Adalet Partisi’ne girmiştim. Bizim zamanımızda bakkal Mustafa Akyıldız belediye başkanlığına adaydı. Siyasete girer girmez politika yapmayı bilmesek de seçim çalışması yaptık. 1979 yıllarıydı. Kazım Dinç ve ben belediye meclis üyesi adayıydık. O dönem Turan Sarı kazanmıştı. 80 İhtilalinden sonra yeni partiler kuruldu. Bizde Anavatan Partisi’nin kurucu başkanlığını üstlendik. Daha sonraki kongrelerde seçilmiş başkan olarak görev yaptım. 4 kez belediye seçimlerine girdim, 4’ncü de kazandım. O zaman Anavatan Partisi ne hükümetteydi ne de Kocaeli’nin başka ilçesini kazanabilmişti. 1999-2004 yılları arasında Kandıra Belediye Başkanlığı yaptım.

Belediye başkan adaylığınızda kimlerle rakip oldunuz?
İlk kez belediye başkanlığına aday olduğumda çok tecrübesizdim ve 100 oyla seçimi kaybettim. Kenan Evin başkan olmuştu. İkinci adaylığımda biraz daha tecrübe sahibi oldum. Doğru Yol Partisi’nden Kazım Dinç ve CHP’den Kenan Evin rakibimdi. O seçimlerde Kazım Dinç ve ben sağ oyları böldük ve yine Kenan Evin sıyırdı. Üçüncü seçimde Turan Sarı, Kenan Evin, Ercüment Şahin rakibimdi. O dönemler Kazım Dinç’in milletvekili olduğu dönemlerdi. O yüzden Ercüment Şahin belediyeyi kazandı. Benim kazandığım dönemde rakiplerim Sevim Deren ve İslam Kaçıra’ydı. Sevim Deren’e 150 oy fark atarak belediyeyi kazandım. Zaten Kandıra’daki seçimler hep küçük farklarla kazanılır veya kaybedilirdi. Ta ki Ak Parti dönemine kadar.

Kandıra Belediye Başkanı olduğunuzda ilçede ne tür yatırımlar yaptınız?
Anavatan Partisi hiçbir yerde kazanmadığı halde biz Kandıra’da belediyeyi kazandık. O zamanlar belediyede 152 personel çalışıyordu. Belediyenin imkanları yoktu. Nisan ayında belediye başkanlık koltuğuna oturdum. Ağustos ayında da Kocaeli depremi oldu. Geldiğimde belediyede hiç para yoktu. Yatırım yapamıyordum. Çöp arabaları bile atıl ve bozuk duruyordu. Belediyenin mücavir alanı Kerpe ve Cebeci’ye hizmet götüremiyorduk. O bölgenin güzelleştirme dernekleriyle ortaklaşa çöp arabalarını tamir ettirdik ve hizmet vermeye başladık. Daha sonra iller bankasından belediyelere gelen paralar kesildi. Sigorta primleri SSK’ya yatırılmamış, vergiler ödenmemiş. Bu nedenle Ankara’dan gelen paralara haciz kondu. Dolayısıyla bizim hizmet anlamında elimiz ayağımız kesildi. Personele para veremez hale geldik. Ona rağmen rutin hizmetleri vermeye çalıştık.

KAYMAKAMLA UYUMLU ÇALIŞAMADIK

Hamam yolunu terminale bağlayan bölgede benden önceki belediye başkanı yol açmıştı. Ben de o bölgeye asfalt yaptırdım. Yeşil Camii’nin oralarda kanalizasyon sıkıntıları vardı. Alayın kanalizasyonu mezbahaya akıyordu. Kendi imkânlarımızla onları yaptık. Kandıra’nın su problemi vardı. Yaz aylarında su üst mahallelerle çıkmıyordu. Onu halledebilmek için kaymakamın hira suyunu kullandık. Bu sefer de oraya borçlandık. Hatta bu yüzden belediyenin birkaç dükkanını sattık. O dönemler kaymakamla uyum içinde çalışamadık. O yüzden epey zorluklar yaşadık.

EN ÇOK ÖĞRENCİ BENİM DÖNEMİMDEYDİ

Kocaeli Üniversitesi’nin Kandıra’ya kurulması için çok uğraştım. Deprem senesinde Kocaeli Üniversitesi’nin Arslanbey’e yapmak üzere olduğu binalar zarar görmüştü ve yeni bir arayış içerisindeydiler. Bende Kandıra’yı önermiştim. Hatta Gıda OSB’nin kurulacağı bölgeyi göstermiştim dönemin rektörüne. Çevresi nedeniyle yapmadılar. O dönemdeki kaymakamımız benimle iş birliği yapmadı. Bana güldü, “Kandıra’ya üniversite mi olur” dedi. Benimle birlikte hiç kimse uğraşmadı. Yine de en yüksek öğrenci sayısı benim dönemimdeydi. Okul binasına ek prefabrikler kurduk. Öğrenci sayısını çoğalttık. Öğrencilerin Kandıra’da artması benim görülmeyen hizmetlerimdendir. Yalnız Kandıra halkı bu sırada biraz fırsatçılık yaptı. Esnaf 3’ü 5 yaptı, ev sahipleri kiraları yükseltti. Bu etkenler öğrenciler için hep caydırıcı oldu. O yüzden servislerle İstanbul’a gidip gelmeye başladılar.

Bir de pazar yeri projeniz vardı...
Evet. Pazar yeri beni onore eden bir proje oldu. Orada da imkansızlıklara rağmen bir şeyler yapmaya çalıştık. 10 dönümlük yerin yarısı vatandaşın yarısı belediyeye aitti. Maliyeden yer fiyatlarını çıkarttık ve satın aldık. Çok sağlam bir temel attık oraya. Çünkü eskiden orası her yağmur yağdığında göl olurmuş. İlk kazmayı vurur vurmaz metre olarak 10 yıllığına pazarcılara kiraladık. Her geçen gün talep arttı. Ben belediye başkanlığından indiğimde 700 bin lira borç vardı. Benden sonra seçimleri Mustafa Öğren kazandı. 45 oyla seçimi kaybettim. Kendi partimin mensupları seçimleri kaybetmem için elinden gelen uğraşı sarf etmişti. Pazar yerinden memnun olmayan vatandaşların da etkisi oldu tabi. Yine de unutamayacağım ve keyifle hatırladığım bir dönem yaşadım.

SİYASETİ BİR TÜRLÜ SEVEMEDİM

İsmail Genç şuanda siyasetin neresinde?
Ben şu an aktif siyaset yapmıyorum. Dediğim gibi siyasete arkamdan itilerek girmiştim. Hiçbir zaman “Oh be, iyi ki siyaset yapmışım” demedim. Siyaseti bir türlü sevemedim. Tek karım sosyal çevre edinmek ve yeni insanlar tanımak oldu. Rahmetli eşimi kendi yerime vekil bırakmıştım. Vefatından önce Ak Parti ilçe kadın kollarında ve il yönetiminde görev yapmıştı. Eşimin vefatından sonra bekar olan kızım Hande Genç’i eşimin arkadaşları çağırdılar. O da AK Parti il kadın kolları yönetimine girmişti. Şu an AK Parti İl Kadın Kolları’nda Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı.

Bir dönem milletvekilliğine aday olmuştunuz. O günlerden biraz bahseder misiniz?
Milletvekili adayı olduğum dönemler Kocaeli 2 bölgeydi. Gölcük ve Kandıra 1’nci bölge, Gebze ve Darıca 2’nci bölgeydi. Birinci bölgede 4 milletvekili vardı. Ben 3’ncü sıradaydım. Kandıra’dan o zamanlar 7 bin 500 oy aldım. 1987 seçimlerindeydi. Benim aldığım oy sayesinde Halim Aras meclis başkan vekilliğine seçildi.

Babanızın mesleği neydi?
Babam çok çalışkan bir insandı. Kandıra’da ayakkabı imalatçılığı yapıyordu. Bugün Abdullah Genç’in bulunduğu dükkanda çalışıyordu. Babam diğer ağabeylerimle birlikte pazarda da satış yapıyordu. Bende hafta sonları ve yaz tatillerinde babamla çalışırdım. Ayakkabı tamiratını ve imalatını bilirim. 50’li yıllarda Kandıra’da üretim yapan 3 ayakkabı atölyesinden biri bize aitti.

Babanızın arabasını hala saklıyorsunuz? Sizdeki hatırası nedir bu arabanın?
Babam ve ağabeylerim o arabayla Ağva, Kaynarca ve İzmit’teki pazarlara ayakkabı satmaya gidiyorlardı. O nedenle manevi değeri benim için çok büyük. Ben ilkokula giderken almıştı babam o arabasını. Kandıra’da ilk araba alanlardan birisiydik. Babam arabayı almaya gittiğinde bir şeye benzetememişler. Çünkü aynı model arabalar müteahhitlerde ve karayollarında varmış. Babam da “Parasıyla değil mi, alacağım bu arabayı” demiş. Tamamen fakirlikten gelmiş biriydi. O beni çok etkilemişti. O yüzden babamın emanetine gözüm gibi bakıyorum.

Eğitiminiz konusunda babanız önünüzü açtı mı?
Tabi ki. Abimler imkânsızlıklar yüzünden hiç okuyamamışlar. Bana o imkanı bahşettiler. Onlar sayesinde okudum. Eczanemi de oların sermayesiyle açtım. Sıfırdan başlamadım.

Eczanenizi neden Kandıra’da açtınız?
Kandıra’da doğup büyümüş olmam en büyük etkendi. Bir de evlenen abilerimle aynı çatı altında yaşadığımız için aile bağlarımız çok güçlüydü. Bu nedenle Kandıra’da açtım. O günlerde sadece Kenan Evin’in amcasının eczanesi vardı. O da ben okuldayken vefat etmişti. Sevim Deren de o yıllarda yeni mezun olmuş, onun eczanesinde mesul müdürlük yapmıştı. Daha sonra bu eczaneyi Kazım Dinç satın aldı. Sevim Deren de kendi eczanesini açtı. Üçümüz uzun yıllar eczacı olarak mesleki arkadaşlık sürdürdük.

MEMUR GİBİYİZ
Eczacılık sektöründe o dönemler ve bugün arasında nasıl farklılıklar var?
Bugün Kandıra’da 7 tane eczane var. Tabi eski eczane stiliyle şimdiki arasında çok fark var. Ak Parti zamanında genel sağlık sigortası çıkınca bizim eczanelerin sistemi de değişti. İlaç takip sistemi koyuldu. Şu an sosyal güvenlik kurumunun memuru durumundayız. Vatandaşın yüzde 99’u sigortalı. Hiçbir güvencesi olmayanın yeşil kartı var.

O dönemler nöbet sistemi nasıldı?
Kandıra’da iki tane eczane varken nöbet sisteminde süreklilik yoktu. Gece 24.00’e kadar çalışır eve giderdik. Eğer hasta gelirse bize telefonla ulaşırdı veya bekçi tarafından çağırılırdık. Kazım Dinç Kandıra’da eczane açtıktan sonra 3 eczacı sırayla nöbete başladık.

Kandıra’daki eczaneler nüfusa göre yeterli mi?
Bugün Kandıra’da Kefken’le birlikte 8 eczane var. Yeni kanuna göre nüfusa göre eczane sayısı belirleniyor. Kandıra’nın 1-2 tane daha yeni eczane kapasitesi var. Fakat her yeni mezun olan eczane açamıyor. En az 1 yıl eczacı yardımcısı olarak staj yapması gerekiyor.

O yıllarda ne tür ilaç satıyordunuz? Ne tür hastalıklar daha fazlaydı?
Şuan tıp ve teknoloji sürekli gelişmekte. Branşlarda artmış durumda. Dolayısıyla ilaç çeşitleri de arttı. Eskiden ortalama 400 çeşit ilaç vardı. En çok satılan ilaçlar genelde soğuk algınlığı ilaçlarıydı.

ESKİSİ GİBİ PARA KAZANAMIYORUZ
O dönemlerdeki kazancınız ile bugünkü kazancınız arasındaki fark nasıl?
Genel sağlık sigortası çıktıktan sonra devlet Sağlık Bakanlığı kanalıyla hem ilacın fiyatını oluşturuyor hem de SGK vasıtasıyla satın alıyor. Vatandaşın yüzde 99’u da SGK’lı olduğu için bizim kazancımız çok az. Bu nedenle kapanan çok eczane var. Türkiye’de 24 bin eczane vardı. Şuan sayısı çok az. Bizim açtığımız zamanlardaki para kazanılmıyor artık.

O yıllardan unutamadığınız bir anınız var mı?
Eczaneyi açtığım yıllarda havanla ilaç imalatı yapıyorduk. Doktor reçete yazardı bizde ona göre imalat yapardık. Ateş düşürücü, yara temizleyici, vücuda sürülen losyonlar, gripin gibi. Bugün ilaç imalatı yapan neredeyse yok denecek kadar az. Artık hastalar sadece hastalıklarıyla ilgili bize bilgi verip tavsiye almak istiyorlar. Mesleğini seven tüm eczacılar sağlık danışmanı olarak da görev yapıyor diyebiliriz.

Son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Eczacı olarak tabi ki bir tecrübe kazandık. Bizim mesleğimizde insan sevmek ve mesleğimizi sevmek çok önemli. Aynı şey doktorlar için de geçerli. Bazı doktorların hastaya bağırıp çağırdığını, neredeyse kovacağını duyuyoruz ve üzülüyoruz. Allah insanı her türlü canlıdan üstün bir varlık olarak yaratmışsa bizim de insanlara karşı daha dikkatli davranmamız gerekiyor. Üzülerek söylüyorum ki 45 sene önceki doktor hasta ve eczacı üçgenindeki durum günümüzde geçerli değil. Bazı doktorlar eczacıları çok küçük görüyor. Halbuki hastanın en iyi bir şekilde tedavi edilmesi için doktor ve eczacı arasındaki bağın iyi olması lazım. Ama bu bağ günümüzde hemen hemen tüm sektörlerde olduğu gibi güçlü değil. Ben hekimlerin bu yönde daha hassas olmalarını diliyorum.

       

YORUMLAR

 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Habere 1 yorum yapılmıştır
TÜLAY AYDIN 10.03.2016 11:36
ARKADAŞLARIMIZIN BAŞARILARINI OKUDUKÇA BİZDE MUTLU OLUYORUZ AZ DEĞİL 52 YILLIK ARKADAŞLIKLAR
 

Kandıranın Sesi, Haberin Doğru Adresi Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız
Yukarı ↑