Kılıç Elektrik
Eriş Organizasyon (Sol 3)
Ata Fırın
Yaman Teknik (Sol 6)
Tonguçlar (Sağ 1)
Dinç Mühendislik Masaüstü
Naturel Piknik (Sağ 3)
Dönmez İnşaat (Sağ 4)

Röportaj

Manifaturacılıktan beyaz eşya sektörüne: Akalın Ticaret

Kandıra’nın köklü esnaflarından Akalın Ticaret’in sahibi Vedat Akalın manifaturacılıktan beyaz eşya sektörüne uzanan 44 yıllık ticari yaşantısını bizimle paylaştı.

26 Ocak 2016 Saat: 16:48
YORUM YAPTavsiye EtYazdır

Bu haber 5.715 kez okunmuştur

Manifaturacılıktan beyaz eşya sektörüne: Akalın Ticaret
Manifaturacılıktan beyaz eşya sektörüne: Akalın Ticaret

Kandıra’nın köklü ve başarılı esnaflarını kaleme aldığımız yazı diziminizin bu haftaki konuğu Bosch Kandıra Ana Bayiliği’ni yürüten Akalın Ticaret’in sahibi Vedat Akalın. Baba mesleği olan manifaturacılıktan beyaz eşya sektörüne adım atan ve yıllarca bu sektörde ayakta kalmayı başaran Akalın ile keyifli bir o kadar da samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Ticari yaşantısının yanı sıra siyasette ve sanatta da kendisine yer bulan Akalın, Kandıra’nın 70’li yıllardaki durumunu, meslekteki ve sosyal yaşantısındaki anılarını bizimle paylaştı. İşte Akalın ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbet;

Öncelikle sizi tanıyalım… Vedat Akalın kimdir?

1949, Kandıra doğumluyum. Kandıra’nın Türkocağı Caddesi üzerinde manifaturacılık yapan babam Raif Akalın 1972 yılında vefat ettiğinde işi ben devraldım. İlkokul yaşlarımdan itibaren hep babamla birlikte dükkandaydım. Okul bittikten sonra da babamın yanında çalışmaya başladım. 1980 yılında manifaturacılık mesleğini bırakarak beyaz eşya sektörüne atıldım. 80’li yıllarda AEG’nin Kandıra yetkili bayiliğini yaptım. Şirket iflas edip Bosch’la anlaştığı tarihten itibaren Bosch markasının Kandıra Ana Bayiliği’ni yapmaktayım.

YUMURTA KARŞILIĞINDA KUMAŞ SATARDIK

Manifaturacılık yaptığınız dönemde Kandıra’da ticaret nasıldı? Neler satardınız? En çok neler tercih edilirdi?

Çoğunlukla nazilli basması, kaput bezi, pazen, diril dediğimiz pijama, bir de iplik satardık. Türkocağı Caddesi üzerinde 20 metrekarelik bir dükkânımız vardı. O küçücük dükkâna birçok ürün sığdırırdık. Köylere de atımızla satış yapmaya gidiyorduk. 15 yaşıma geldiğimde köylere ben gitmeye başladım. Özbey, Asarlı, Uğurlu, Pirceler, Bozburun hemen hemen tüm divanları gezerdik. Her gün farklı bölgelere giderdik. Her günün bir divanı vardı. Vatandaşta geldiğimiz günleri bilir, o gün yumurtalarını hazırlar bizi beklerdi.  O zamanlar para geçmezdi. Sattığımız kumaş karşılığında yumurta ya da keten ipliğinden yapılan keten burmasını alırdık. O dönemler parasız ticaret yapıyorduk.

Dükkânı devraldığımızda ne tür yenilikler yaptınız?

Radyo-dikiş makinesi getirmeye başladım. Örgü yünleri getirmeye başladım. O günlerde yünden çok güzel ticaret yaptık ve iyi para kazandık. Ayrıca Kandıra’ya ilk kornişi biz getirdik. Henüz kimse ne olduğunu bilmiyordu. Kornişi dışarı çıkartıp keserken herkes merak eder, sesinden de rahatsız olurdu. Ama kimse şikayet etmez katlanırdı. 20 metrekarelik manifaturacı dükkanında soba bile sattım. Yok yoktu. Tuhafiye, yumak, kumaş, korniş, soba, yün, radyo, dikiş makinesi, her şey vardı.

Peki beyaz eşyaya nasıl geçiş yaptınız?

1975 yılında AEG markasının bayiliğini aldım. Bu sırada manifaturacılığa da devam ettim. Buzdolaplarında fazla çeşit olmadığı için manifaturacı dükkânımı da fazla etkilemedi. O dönemlerde sadece üç çeşit buzdolabı vardı. AEG markasının bayiliğini aldıktan sonra  fabrika ekonomi üzerine kurslar düzenlemeye başlamıştı, onlara katıldık. 7 ay süren eğitimin ardından üniversite mezunu gibi oldum. 1980 yılında manifaturacılık dükkânını kapattım. 1998 yılına kadar AEG markasının bayiliğini yaptık. AEG firması iflas edince bizim patronlarımız Bosch firması ile anlaştı. Bizde o günden bu yana Bosch firması ile çalışıyoruz. Şu anda Bosch firmasının ana bayiliğini yürütüyorum.

MANİFATURACILIK 80’Lİ YILLARDA BİTMİŞTİ

Manifaturacı dükkânınızı neden kapattınız?

Manifaturacılık mesleği 1980’li yıllarda artık ölmeye başlamıştı. Ben manifaturacılık yaparken konfeksiyona da girmiştim. Konfeksiyon getirmeye başladığımda çok güzel para kazanıyordum ama dükkânım dar olduğu için hem hiçbir ürünüm sığmıyordu hem de çok yorucu olmaya başlamıştı. Aynı zamanda beyaz eşya dükkânında radyo ve televizyon satmaya da başlamıştım. Talep o yönde olunca manifaturacı dükkanımızı kapattım.

Çok genç yaşta ticarete atılmıştınız. Bu süreçte yanınızda olan size mesleği öğreterek destek verenler oldu mu?

Tabi ki. İsmail Semercioğlu, Adnan Güneş. Onlar bizim hocalarımız oldu. Ticareti onlardan öğrendik.  Manifaturacılık mesleği yaparken de Vasıf Güneş, Niyazi Balık hocalarımız oldu. Bu kişiler Kandıra'nın büyükleri olduğu için ticareti onlardan öğrendik. Onların yanı sıra amcamlar Hasan Akalın ve Ahsen Akalın’ın da üzerimizde büyük emeği vardır.

ESNAF FABRİKA GİBİ ÇALIŞIYORDU

O günlerde Kandıra’daki esnafın durumu nasıldı?

Ticareti başladığım dönemlerde Kandıra’nın çarşısı çok çok iyiydi. O günlerde Türkocağı Caddesi fabrika gibiydi. Gün içinde çekiç sesleri makine sesleri birbirine karışırdı. Bir nevi fabrika gibi tıkır tıkır çalışıyordu herkes. Benim çok üzüldüğüm bir nokta varsa da o da biz o zamanki meslekleri geliştiremedik. Mesela bir terziliği hazır konfeksiyona çeviremedik. Eskiden ayakkabı yapılırdı. Biz küçüklüğümüzden beri hep el emeği ile yapılan ayakkabılardan giyerdik. Maalesef onları geliştiremedik, bugünlerimize taşıyamadık. Fabrikalar kurulunca her şey hazıra döndü.

Kandıra merkezin yerleşik alanı nasıldı? Hatırladığınız kısımları bizimle paylaşır mısınız?

Bugünkü Denizbank Kandıra şubesinin önünde küçük bir binada Kandıra Belediyesi hizmet veriyordu. Belediye başkanımız, bir tane nikah memurumuz Necati Onur bir de Çavuş Mehmet Çetin vardı. Değerli insanlardı. O zamanlar az bir personelle tüm Kandıra’yı çekip çevirilerdi. At arabalarıyla Kandıra'nın çöpleri temizlenirdi. O zamanlar en işlek Türkocağı Caddesi vardı bir de Lokantacılar Çarşısı vardı. Çarşıların bitiminde çok güzel bir manav vardı. Onun sayesinde sebze ve meyveleri taze taze yerdik. Kandıra halkı genellikle çiftçilikle uğraşırdı. Her evin etrafında harmanları olurdu. Zafer İlkokulu'nun bulunduğu yer, şu anki pazar alanı ve Kışla Caddesi harmanlıktı. Kandıra merkezin 5 bin nüfusu vardı o zamanlar. Köylerin nüfusunu tam hatırlamıyorum ama pek bir değişiklik yok sanırım.

İnsanların alışveriş alışkanlıkları nasıldı? Satışlardan memnun muydunuz?

Ticaret yaptığımız zamanlar bizim satışlarımız çok iyiydi. Çünkü sadece Kandıra'nın köyleri değil Kaynarca'nın köyleri de bizlere alışverişe gelirdi. Mesela Kandıra'da Panayır kurulurdu. Panayırda çok güzel alışveriş olurdu. Bizim için de bir değişiklik oluyordu. Daha sonra bu gelenek kalktı. Aslında yeniden canlandırılması çok güzel olur.

O zamanlar gençlerin eğlence alanları nasıldı?

Ailemiz pazar günleri bizi Kefken'e götürürdü. Orada denize girerdik. Yüzmeyi Namazgah deresinde öğrendik. Ailemiz Namazgah Deresine girmemizi yasaklamıştı fakat biz kaçarak gizli gizli giriyorduk. Ama yine de eve gittiğimizde dereye girdiğimiz anlaşılıyordu. Çünkü atletlerimiz sararıyormuş. Biz tabi bunu bilmiyorduk. Arada sırada babamız bizi kontrole geldiğinde derenin üzerine sarkan söğüt ağaçlarının altında saklanırdık. Dışarıda olan çocuklarda kıyafetlerimizi saklarlardı. O zamanlar Kerpe'yi pek bilmezdik. Sadece Kefken ve Seyrek'e giderdik. Kefken'de Nihat Erim tepesine giderdik.

EĞLENECEĞİMİZ ALANLAR YOKTU

Orhan Camii’nin üst tarafında Edip Kayaöz’ün evinin önü harmanlıktı. Kandıra'nın hemen hemen tüm çocukları orada toplanırdı. Misket oynardık. Çok nadir de olsa araba geçtiğinde lokantacı Metin Kulaç’ın kayınpederi Asım Açıkgöz’ün balkonunun altına kaçardık. Onlar rahatsız oldukları için gürültüden hoşlanmazlardı. Ne zaman balkonun altında toplansak üzerimize su dökerlerdi. Bizde kaçardık ama yine de her zaman o balkonun altında oynardık. Büyüklerimiz med dediğimiz bir oyunu oynardı. Harman topu diye bir oyunumuz vardı onu oynardık.

TİYATRO’YA YOĞUN İLGİ VARDI

Eğlence alanları yoktu Kandıra'da. Şahin Saatçi, Vedat Polat ve İsmail Şenoğlu bir kültür derneği kurmuşlardı. Kandıra'da gidilecek tek yer sinemaydı ve bu kültür derneğiydi.  Biz de orada görev aldık. Şahin abinin sayesinde 1967 yılında tiyatro çalışmalarına başladık. Yelken Sineması’nda Beyaz Baykuş, Kör Kuyu ve İmralı İnsanları’nı oynadık.  O zamanlar Kandıra halkı tiyatroya çok fazla ilgi duyardı. Askere gitmeden önce birçok tiyatro oyununda yer olarak derneğimizi ayakta tuttuk fakat askerden geldikten sonra tiyatroyla fazla ilgilenemedim. 2006 yılında yeniden bir araya toplandık ve Turan Güneş Kültür Merkezi'nde Üstün Dökmen’in eseri olan Komşu Köyün Delisi oyununu oynadık.

KENDİMİZLE GURUR DUYMUŞTUK

Tiyatro oyunumuzu izlemesi için Üstün Bey’i de davet ettik. Tiyatro oyunumuzdan sonra bizi çok beğendiğini ve keyifle izlediğini söylemişti. Bizde mütevazı davrandığı için öyle söylüyor diye düşünmüştük. Daha sonra TRT 2’de bir televizyon programında konuşurken kendisini dinledik. Orada bizden bahsetti. Kandıra'da esnafların tiyatro oyunu oynadığını ve oldukça etkilendiğini söylemişti. Bizde o zaman kendimizle gurur duymuştuk. Demek ki oyunun hakkını vermişiz diye sevinmiştik.  Akçaova İlkokulu'nda ve Şile'de de oynadık bu oyunu. Hatta İzmit Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde de sergiledik. Fakat çok fazla izleyicimiz olmadı. O dönemler en güzel yıllarımızdı diyebilirim. Şu anda arkadaşlarımızla yeniden bir araya gelmek, yeniden böyle bir faaliyetlerde yer almak isterdim. 

Siyasette hiç yer aldınız mı?

Siyasete ilk olarak Adalet Partisi Gençlik Kolları’nda başladım. Gençlik Kolları yaptığım dönemlerde 80 ihtilalı oldu. Zaten ondan sonra siyasete girmemeye özen gösterdim ama Vatan Partisi'nin yönetim kuruluna seçtiler. Bir dönem orada siyaset yaptıktan sonra kendi isteğimle siyasetten ayrıldım. Siyasetten pek hoşlanmıyorum.

Meslek hayatınızda unutamadığınız veya pişmanlık duyduğunuz bir anınız var mı?

Dükkanı ilk devraldığımda yani 1972 yılında birtakım araştırmalar yapmıştım. Yakın arkadaşlarım da eğitimlerini tamamlamışlardı. Kimisi astsubay olmuş, kimisi fabrikada çalışıyordu. Bir gün Kerpe'de denize girerken onlara bir fikrim olduğunu söylemiştim. “Bir kooperatif kuralım, havuzda para biriktirip Kandıra'da market açalım” demiştim. Arkadaş grubum marketin ne olduğunu ilk kez duymuşlardı. Ben de onlara market sistemini anlatmıştım. “Eğer havuza düzenli olarak para koyarsak 5 yıl içerisinde bu marketi Kandıra'ya açarız. Bize de Kandıra'ya da katkı sunar. Hem emekli olduğumuz zaman iş aramak zorunda kalmayız, marketin başına geçeriz. Bu süre içerisinde markette kendisini büyütür” demiştim. Herkesin hoşuna gitmişti bu fikir ve uygulamaya karar vermiştik. Ancak o yaşlarda hepimiz evlenme çağında olduğumuz için çoğumuzun paraları düğün masraflarımıza gitmişti. O yüzden böyle bir sistemi kuramadık. Seneler sonra bu arkadaşlarla bir araya geldiğimizde bu projemizi hayata geçiremediğimizden dolayı pişmanlık duyuyoruz. 

Eski günlere oranla şu anki ticari satışlarınız nasıl?

O zamanki satışlarımız daha çok karlıydı. Daha güzel paralar kazanıyorduk. Şimdi artık her şey kurumsal oldu, fiyatları biz belirlemiyoruz. Alış fiyatı diye bir şey yok. Prim olarak çalışıyoruz. O da bizi tatmin ediyor.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ben kendimi bildiğim günden beri ticaret yapıyorum. Babamdan devraldığım bu yaşantım ömür boyunca da devam edecek. Benden sonra da oğlum Serhat Akalın müessesemizi yaşatacak. Şuan da zaten birlikte çalışıyoruz. Babamın zamanından bu yana müşterimiz olan herkese ve tüm Kandıra halkına desteklerinden dolayı çok teşekkür ederiz.

 

       

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Kandıranın Sesi, Haberin Doğru Adresi Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız
Yukarı ↑